KURT YAVRUSU
  FETOİZM DOSYASININ DEVAMI
 

 
ein Bild

 
ÖNCEKİ SAYFANIN DEVAMI

20- 7 Abant"ın ABD ye taşınması üzerine..dış politika alanında Washington"ın en prestijli mekanlarından biri olan Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Araştırmalar Bölümü"nde (SAIS) gerçekleştirildi. Anladığımız kadarıyla SAIS bir nevi lisansüstü eğitim merkezi olup, elan dekanlığını ünlü CIA uzmanı, Japon asıllı Francis Fukuyama yapmaktadır. Kendisinden önce buranın dekanı Paul Wolfowitz…(Mehmet Durmuş)

21- Atatürk"ün "muasır medeniyet" ve "yurtta sulh, cihanda sulh" hedeflerine kenetlenmiş, iç ve dış sorunlarını çözerek uluslararası camiayla daha fazla entegre olmuş, komşularıyla barışık, Avrupa Birliği ile bütünleşmiş, ABD ile dostluğunu pekiştirmiş, NATO"da yerini muhkemleştirmiş, demokrasi, laiklik ve İslam"ın en güzel yorumlarıyla taçlanmış bir Türkiye, medeniyetler arasında köprü kurmaya daha iyi namzet teşkil edecektir..(7. Abant-F.Gülen)

 

22- Abant toplantısı ve kararları bütün dünyayı ilgilendiren ABD'nin başkentini mekân olarak kullanıyor. Burada konuşulanlar bir yolunu bulup muhataplarına ulaşabilirse, global köyün bütünüyle sahipsiz olmadığını onlara hatırlatabilir... Zaten, toplantının Washington'da yapılmasıyla amaçlanan da bu. Bakalım Abant kokusu Washington'u etkisi altına alabilecek mi? (Taha Kıvanç(Fehmi Koru), 21 Nisan 2004 - Yeni Şafak)

 

23- Türkiye'nin AB'ye Üyeliği Sürecinde Kültür, Kimlik ve Din" (3-4 Aralık 2004, Brüksel) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Hüseyin Gülerce, farklı din, dil, kültür ve geleneğe sahip olmalarına rağmen Türkiye ve Avrupa'nın entegrasyonunun güzel neticeler verebileceğini kaydetti. (8. Abant)

 

24- Katolik Kilisesi'nin İtalya ve İspanya'nın demokratikleşmesinde önemli rol oynadığını anlattı. Broglio, “Neden Türkiye'de Müslümanlık böyle bir rol oynamasın?” sorusunu yöneltti. (8. Abant)

 

25- İsveç'in İstanbul Başkonsolosu İngmar Karlsson, "Avrupa İslamı' kavramını ele aldı. Karlsson, İslam'ın Avrupa'nın bütünleyici bir parçası olduğunu belirterek çok yakında “Batı İslamı” "ndan bahsedileceğini söyledi..(8. Abant)

 

26- Atatürk"ün gösterdiği “muasır medeniyet” hedefi Avrupa Birliği vesilesiyle yeni bir noktaya gelmiştir… Önceki hükümetlerle başlayan, şimdiki hükümetle zirveye ulaşan AB reformları için ilgili her kurum ve kuruluşun gösterdiği gayret takdire layıktır…(8.Abant-F.Gülen"den mesaj)

 

27- 9. Abant Toplantısı: "Eğitimde Yeni Arayışlar" (1-3 Temmuz, Erzurum) eğitimle “Dünya vatandaşı” yetiştirilmelidir.. Eğitimin bu yeni hedefi için, eğitim kurumları yeniden yapılandırılmalıdır denmektedir.

 

28- Evrensel barış için Türkiye"de bulunan ; Gürcü, Kürt, Rum, Ermeni, Çerkez, Boşnak vb.. ların eğitimi önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

 

29- Çoğulculuğu kabul etmiş, içinde ki toplumluklara yönelik, sosyolojik verilerine bakarak oluşturulan eğitimle bölge dünya barışına katkıda bulunmak gerekir. Bölge barışına katkıda bulunmak için İsrail politikalarını da kabul ederek, ayni zamanda dünya barışına katkı sağlanmalıdır. (9. Abant)

 

30- Eğitim merkezden değil, her grubun kendi inisiyatifi doğrultusunda olmalıdır. Türkiye milli devlet değil ve milli eğitim değil, yöresel, kendi inisiyatiflerinde eğitim gerçekleştirilmelidir. ..Bunun içinde bir an önce yerel yönetim yasası çıkmalıdır.(9. Abant)

 

31- Eğitim temel bir haktır. Bu hak kılık, kıyafet, etnik, dinsel, cinsel vb. gerekçelerle engellenmemeli; toplumsal, kültürel eşitsizlikler giderilmeli ve diğer halkların anadil de eğitimleri başlatılmalıdır.(9. Abant)

 

32- Yurt dışındaki Türk okullarının Türkçe"nin ve Türk kültürünün yaygınlaştırılması konusundaki başarılı deneyimlerinden istifade edilmelidir. (Türkiye Cumhuriyetinin yurt dışında ki okulları hangisidir? Bahsedilen okullar Fetullah Gülen"in okullarıdır.Toplantıda MEB ı H.Hüseyin Çelik"te vardır.) (9. Abant)

 

Amerikan Yüzyılı için yola çıkmış “İnaçlı” görünümleri ile bu müfreze , “Türkiye, Türk Millet ya da daha genel anlamı ile “İslam alemi” için mi çalışmaktadır?

 

Abant Platformu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı' nın Düşünce Kuruluşudur.” Şeklinde ki ifadeye ve Dinlerarası diyalog çalışmaları için kullanılan paranın büyük kısmının Amerikan Ulusal Demokrasi Fonu (NED) tarafından finanse edilmesine bakarak, burada ki sonuçlarında stratejik ortak tarafından kaleme alındığını söyleyebilir miyiz?

Son olarak , Gülen Cemaatini yine kendilerinden dinleyelim diyorum:

 

“Fethullah Gülen sürekli olarak diyalogdan ve hoşgörüden söz ediyor. Bence bu kavramların, görünenin ötesinde anlamları var. Mesela şöyle: Gerçek dünyada diyaloğun karşılığı “pazarlık”, hoşgörünün karşılığı ise “centilmence rekabet”tir. (İlk buluştuklarında Fener Rum Patriği Bartholomeos"un Heybeliada"daki Ruhban Okulu"nun açılması için Gülen"den destek istediğinde, Gülen"in Selanik"te bir Atatürk Lisesi açılmasını tavsiye etmesi, Gülen"in gerçekçi ve yaman bir pazarlıkçı olduğunu gösterir.) Ayrıca içine kapanık Müslümanları, küreselleşen dünyada Hıristiyanlarla “dinî” rekabete açmıştır. “ (Hüseyin Gülerce, Zaman, 07.01.2005-Yükselen Değer “ Gülen Hareketi”)

Şimdi sözü tekrar ben alayım:

 

“Bu söylem, yaman pazarlık mıdır , emperyalizme teslimin kamuoyunca yadırganmasının önüne geçme operasyonu mudur?

Ruhban Okulu, 1971 de 'Özel Yüksekokulları Kapatan Kanun'un yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Devletin denetiminde olmak şartı ile Özel okulların açılması gündeme geldiğinde, Patrikhane “Devlet kontrollü eğitimi” kabul etmemiştir. İstedikleri, “Vatikanvari” devlet içinde devlet olmak projesini hayata geçirmektir. “(N.Kavcar –Heybeliada Ruhban MYO- 4 Aralık 2005)

 

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz .

 

Geçmişte ve günümüzde yapılanlar ortadadır. “Bu sebepten  cemaatin tamamını “ Fetullah Gülen hareketi” değil, “Fetullah Gülen Harekatı” demek daha yerinde olur düşüncesindeyim.

Dosya

NURCULAR - FETULLAH GÜLEN DOSYASI

 

Saf Müslümanların din duygularını sömürerek çıkar elde etmek ve karanlık emellerini "düşmanımın düşmanı dostumdur" metoduyla gerçekleştirmek uğruna her türlü yalanı, takiyyeyi, riyayı, kısacası her türlü aracı kendileri için mubah görenler, Cumhuriyet tarihi süresince dershaneleri, yurtları, okulları, sermayeleri, fabrikaları, militanları, cemaatleri, tarikatları ve partileriyle hep var olmuşlardır. Bunlar, toplumu tepeden tırnağa kendi anlayışları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırken, çağdaş toplumsal kuralların karşısına, kendi ilkel düşüncelerinin referansları ile çıkmakta ve bunu yaparken sürekli olarak ezilmiş ve mazlum rollerine bürünmeye azami gayret göstermektedirler. Bundan yaklaşık yetmiş küsür yıl önce Mustafa Kemal Atatürk'ün "Efendiler; Türkiye Cumhuriyeti devleti, şeyhler meczuplar, mensuplar ve müritler memleketi olamaz." Dediği yurdumuz, adeta bir şeyhler, meczuplar, mürşitler ve müritler ülkesi haline getirildi…

1946 yılından itibaren hızlanan dinin yeniden siyasallaştırılması yönündeki politik tavır, Cumhuriyet düşmanı gerici çevreleri harekete geçiriyor, din adamlarının yeniden eski ayrıcalıklı sınıflar üstü sınıf olma özlemleri, iştahlarını kabartıyordu.

Din ve dinden çıkar sağlamanın yolları 1940'lı yılların sonlarına doğru siyasilerce yeniden hatırlanır hale geldi. O tarihlerdeki siyasal iktidarın seçim yatırımı amacıyla dizginleri iyice elden bırakması sonucunda, "din" siyaset malzemesi olmaya başladı.

Mayıs 1948'de "Sebilürreşat" adlı İslami bir dergi "Allah'ın inayetiyle Sebilürreşat'a başlıyoruz" başlığıyla ve Eşref Edip'in imzasıyla yayın hayatına giriyordu. Dergi; 1923 Cumhuriyeti'ni ve devrimleri hedef alıyordu.

Bir yanda eğitimlerini aynı hocalardan ve aynı kaynaklardan alan Cemalettin Kaplan (Kara Ses), Mehmet Kırkıncı ve Fethullah Gülen yetiştirilirken; diğer yanda Demirel, Erbakan ve Özal İstanbul Teknik Üniversitesi'nde buluşuyorlardı . Molla Said'in ders vermek için erzuruma gönderdiği şahsın dizinin dibine çökenler arasında Fethullah Gülen ve Milli Gazete yazarlarından Mehmet Şevket Eygi'de vardı. Diğer yandan Milli Görüş'ün üstadı Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'su ortalıkta boy gösterirken, Fethullah Gülen'de kendi çapında bu derginin dağıtımını yapıyordu.

Demirel, Nurcuların yayınladığı "İslam, Demokrasi, Laiklik" adlı kitapta kendisine sorulan: "Meclisin açılışında milletvekillerinin okuduğu yemin metninde yer alan 'Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma' ibaresi, demokratik prensipler açısından nasıl değerlendirilebilir?" sorusuna verdiği cevapta aynen şunları söylüyordu:

O yemin metninin hangi şartlar içinde meydana getirildiği, kimsenin meçhulü değildir. Bunlar hep müdahale sonucu askeri idarenin yaptığı şeylerdir. Onların ufuneti geçip de, zihinler açık olup tartışma ortamı açılıncaya kadar bir emrivaki şeklinde bunlar gider.

Demirel, "1920'ler sonrasının devleti, millet için değildir." Derken, milletinde devlete küstüğünü söylüyor ve şunları anlatıyordu:

İran İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Pakistan İslam Cumhuriyeti vardır. Böyle birkaç memleketin başında İslam kelimesi yer almıştır. Aslında 1924 Anayasasında da "Türk devletinin dini, din-i İslam'dır" denildiğine göre o günkü devlet de bir İslam Cumhuriyeti'dir. 1923'te kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyeti bir İslam devletidir. 'Atatürk'ün kurduğu laik cumhuriyet elden gidiyor' şeklindeki beyanların, bence iyi bakıldığı zaman tutarlılığı yoktur. Atatürk'ün kurduğu devlet laik devlet değildir. İslam devletidir.

Fethullah Gülen amaca ulaşmak için her yolu mubah olarak görüyor, Çağdaş Eğitim Vakfı'nda izlediğimiz bir kasetinde, cemaatine "on milyonluk tazminat davasını kazanmak için milyarlar harcayın, biz bunu karşılarız, Avukat kiralayın hakim kiralayın" diyordu.

DOĞUMU

Fethullah Gülen, 1938 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesi, Korucuk Köyünde doğdu. Babası Ramiz Hoca, bir camii imamı; annesi Rabia Hanım ise ev kadınıdır.İlk okulu kendi söylediğine göre dışarıdan bitirmiştir.

1966 yılında İzmir'e vaiz olarak atanan Fethullah Gülen, 1971 geçirdiği kavuşturmadan, çıkan af kanunu ile kurtulmuştur; 1986 yılında güvenlik güçlerince aranırken kendi tabiri ile Özal'ın jesti sayesinde serbest hayata yeniden dönmüştür.

31.01.1986 yılında İzmir Nüfus Müdürlüğünden, değişme sebebi ile aldığı 1881 kayıt nolu kimliğinde ismi; Fe-T-ullah tır. Daha sonra adına bir H harfi ekleyip AllahIn fetihçisi anlamına gelen Fet-H-ullaha dönüştürerek saf insanlar üzerindeki etkisini arttırmaya çalışmıştır.

FETHULLAH GÜLEN VE EVLİLİK

Fethullah Gülen, niçin evlenmediği konusunda şunları söylüyordu:

…Dinin emirlerine kılı kırk yararcasına riayet etmek mahfuz. İşte size, O'nun tilmizlerinden biri ve asrın dertlisi! Kendisine niçin evlenmediği sorulunca, cevap verir: "Ümmet-i Muhammet'in bunca dert ve ızdırabını düşünmekten, evlenmeyi düşünmeye hiç vaktim ve fırsatım olmadı" Evet, işte Nebi ve Nebi'ye varis olanların hali! Zannediyorum bugün dünyada bu türlü dertlileri beklemektedir…

Fethullah Gülen'in şeyhi Said-i Nursi'nin en önemli özelliklerinden birisi de- amcasının oğlu Abdurrahim Nursi tarafından kaleme alınan ve kendince de onaylanan "Bediüzzaman'ın Hayatı" adlı kitapta belirtildiği üzere- soyut olmak, yani hiç evlenmemek'tir.. Hayatı boyunca bu prensibine bağlı kalan Molla Said hiç evlenmemiştir.

Fethullah Gülen, evlenmemek konusundaki açıklamalarında ustaca bir taktik kullanarak şeyhini ve kendisini Hz. Peygamberin varisleri olarak gösteriyor. Oysa evlenmemesinin altında yatan gerçek, hastalığı ile ilgili olsa gerektir. Zira, Fethullah Gülen çok eskilerden beri şeker hastasıdır. Şeker hastalığının etkilerinden birisi de insanı iktidarsız yapmasıdır. Rüyasında kendisine bildirilen "evlendiği gece ölür, bende cenazesine gelmem" açıklamasının altında, o gece karşılaşacağı durumun olduğu açıktır. Öyle ya, tüm Müslümanlara: "Evlenin çoğalın, bende çokluğunuzla ve sizinle övüneyim" diyen Hz. Peygamber Fethullah Gülen'e niçin evlenmeyeceksin desin?..

"İkinci Diriliş"i gerçekleştirmek amacıyla faaliyet gösteren Işık Evlerin de kalan gençlere sabah namazından sonra, eller aşağıya doğru çevrilerek, şu dua yaptırılır:

Allahümme ecirna min şerri nisa, Allahümme ecirna min belain nisa, Allahümme ecirna min fıtnetin nisa… Yani; Allahım kadınların şerrinden, Allahım kadınların belasından, Allahım kadınların fitnesinden bizi koru ve esirge!..

Fethullah Gülen alçak gönüllülüğünü sergilerken bile kendisini göklere çıkarıyor:

…Ancak, acaba biz, o sultanlara sultanlığı öğreten Gönüller Sultanı'nı istenilen bilebildik mi? Sizi ne diye karıştıracağım? Beş yaşından beri başını secdeye koyan ve O'nun boynu tasmalı, kapısının "Kıtmir"i olduğunu söyleyen ben, O'nu tam anlayabildim mi? …Fethullah Gülen, burada bir yandan kendini Yedi Uyarlar denen Ashab-ı Kehf'in köpekleri Kıtmir'e benzeterek kendisine alçak gönüllü dedirtmeye çalışırken, bir yandan da "beş yaşından beri alnı secde de" olduğunu vurgulayarak kendini övmektedir.

SAYGI ANLAYIŞI

Fethullah Gülen saygı konusundaki görüşlerini şöyle dile getiriyor:

"…Halis bize çok iyiliği dokunan Avlar ağalarından birinin oğluydu.Yine beş-altı arkadaş kalıyorduk. Eğer birinin misafiri gelirse, yatacak yerimiz kalmazdı. Çok dar bir yerdi. Burada unutamadığım bir hatıram şudur:

Yatmam istediğimde baktım ayağımı arkadaşlardan birine doğru uzatmam gerekiyor; saygısızlık olur düşüncesiyle ona doğru ayağımı uzatmadım. Diğer tarafta kitaplarımız duruyordu. Kitapla doğru da ayaklarımı uzatmam doğru değildi. Beri taraf kıbleye denk geliyordu. Ayağımı uzatabileceğim bir tek yön vardı; orası da Korucuk istikametini gösteriyordu. Ve ben babam Korucuk'ta olabilir ve ona karşı saygısızlık etmiş olabilirim o tarafa da ayağımı uzatmadım. Birkaç gece böylece hiç uyumadan oturdum."

Her konuda bu derece saygılı olduğunu açıklayan Fethullah Gülen, camii de yaptığı konuşmasının sonucunda burnunu sildiği mendilin cemaatten birinin "at" demesi üzerine "değmezsin" diyerek minberden cemaatin üzerine atıyordu.

Fethullah Gülen ve Batı

"Sonsuz Nur" adlı kitabında Batı'yı, Avrupa ve Asya'yı yerin dibine geçiren Fethullah Gülen, "Fethullah Hocaefendi ile Ufuk Turu" adlı kitapta; Batı'ya övgü yağdırıyordu:

Ufuk Turu kitabından Batı yandaşlığı:

Mutlak manda, bila kaydü şart bir Batı düşmanlığı, zannediyorum bizi çağın dışına iter. Ve zaman tarafından elenirsiniz….

…Onlardan alacağımız şeyler güzellik olur. Ve Batı'dan alınacak bir çok güzellik var. Mehmet Akif; "alınız Garb'ın ilmini" diyor. Üstat Bediüzzaman'ın bu şekilde yaklaşomları var. Ben bu anlamda bir Garp'lı, Batı'lı olmada hiçbir mahzur görmüyorum.

Sonsuz Nur kitabında Batı düşmanlığı:

…Avrupa'nın kafir ve zalimleri, Asya'nın insanlığı istismar eden münafıkları ve içimizdeki gafiller istemeseler bile, sikkeyi basan, tuğrayı elinde tutan ve peygamberlerce Sultan-ül Enbiya olarak kabul edilen, O, günde beş defa nam-ı celiline dünyaya ilan ettiğimiz Sultanlar Sultanı, bir gün mutlaka bütün kalplere girecek ve herkesin sevgilisi, mahbubu, mergubu olacaktır…

FETHULLAH GÜLEN'İN SARIK PROPAGANDASI

Eski gezici vaiz Fethullah Gülen bir ev toplantısında yaptığı konuşmasında, bir hoca arkadaşı gibi kendisini aklı çeyrek, bağnaz bir tip olarak tanımlıyordu.Aynı konuşmada Allah'ın herkese ayrı görevler verdiğini ima ediyor, Mahmut Hoca'ya da,"benim Mahmutçuğum; sen fazla dalma o türlü şeylere… sen çarşafı, sen şalvarı, sen cübbeyi, sen sarığı propaganda et…" dediğini anlatıyordu.

Nurculuk, Atatürk ve Devrimler

Nurcular, Atatürke, ilkelerine ve Türkiye Cumhuriyetine karşıdırlar. Nurculara göre Türkiye Cumhuriyeti bir askeri istibdat ve sapıklıktır. Cumhuriyet, onlara karşı hücum etmek için girişilmiş bir zındık hilesidir. Nitekim Saide göre mutlak istibdata Cumhuriyet, mutlak din sapkınlığına rejim, mutlak sefahata medeniyet, keyfi cebre kanun adı verilerek kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti sadece İslama değil, ahlakada aykırıdır. Öyle ki bu cumhuriyette, camiler mihrapsız, köyler imamsız, şeyhler fırkasız, müritler başsız bırakılmıştır. Hâlbuki olması gereken devlet bir din devletidir.

Gülenin Kâbuslu Günleri: ASKERLİK

Askerliğini zor şartlar altında yapmadığı için,ordunun yemeğinin kendisine caiz olmadığını düşünerek yemeden içmeden kesildi Fethullah Gülen,"Küçük Dünyam" adlı kitabında, teskere gününü şu cümlelerle anlatıyor:

"Hayatımın en kabuslu günleri sona ermişti.İki sene ihtilaller ve ihtilal teşebbüsleri ile yüzyüze yaşadığım ve korkulu bir rüya görüyorum, uyanınca geçecek diyerek kendimi ikna ettiğim ve bu ikna ile sabredebildiğ im askerlik artık bitmişti."

Fethullah Gülen askerlik günlerini kabus olarak nitelendirse de yine kendi anlatımlarındannö bet tutmadığını, eğitim yapmadığını, herkes 24 ay askerlik yaparken onun 17 ay yaptığını, günlerini kitap okuyup, gece-gündüz Kuran dinlayerek geçirdiğiniöğreniyorduk .Fethullah Gülenin kabusu her Nurcu gibi askerliğin felsefesine olan inançsızlığından kaynaklanıyordu

 

Fethullah Gülen'in Takiyyeye Yönelik Sözleri:

"Hz. Muhammed Mustafa'nın askerleri, Cindullah; Allah ordusu… HİZBUL-LAH; Allah cemaati, tabiri caizse Allah Partisi… "

"Cihad bir hayır kapısıdır; o kapıdan giren iki hayırdan mutlaka birisine kavuşacaktır. Evet, ya şehit olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünya, hem ukba nimetlerine kavuşacaktır. İşte bu cihadda bir de böyle bereket var….Cihad sözcüğü; içinde bulunulan asır ve şartlara göre değişiklik arz eden geniş kapsamlı bir kelimedir. Gün olur, mal mülk her şey feda edilerek bu vazife yerine getirilir, zaman gelir, yollar gider bir can pazarına ulaşır ve can alınır verilir."

"Cihad, bir müminin uğruna canını feda edebileceği en tatlı mefkûre ve en yüksek bir idealdir."

Fethullahçı takiyyecilerin iddia etikleri gibi, cihaddan murat, insanın kendi nefsiyle mücadelesiyle, kanlı abdest alma, can pazarında can alıp verme, mezhep terörü, Hizbullah övgüsü de, herhalde bu mücadelenin, masım ve iyi niyetli ritüel ve taktikleri olsa gerek…

"Fethullah GÜLEN'in Ölçü (1) adlı kitapçığının 60. sayfasında "Yerinde durup mevziini koruma, düşmanı alt etme ve hedefe en birinci vesilesidir, cepheyi terk edip ayrılanlar ise yerlerinden ayrıldıkları andan itibaren kaybetme yoluna girmiş sayılırlar" tarzındaki telkin ve ciddi bir "cephe" faaliyetinin varlığına işaret edilmekte ve bu stratejinin mevcut çalışma sürecinin içersinde uygulandığı müşahade edilmektedir.

Bu anlatım, geçmiş yıllarda yaşadığımız "davadan döneni vurun" anlatımı da PKK'nın davadan ayrılan militanlarına yönelik yapmış olduğu tehditlerle paralellik arz etmektedir.

Devletin Anayasal nizamını değiştirerek yerine şer'i esaslara dayalı bir İslam devleti kurmayı hedeflediği değerlendirilen Fethullah Gülen ve yandaşları, 28 Şubat kararının alınmasından sonra ve özellikle soruşturma ile ilgili yazışmaların başlamasıyla birçok örgüt evini boşaltmış, örgütsel yapılanmaya zarar vermemek için faaliyetlerini mevzi koruma kuralına uyarlamışlardır.

Şu anda birçok örgüt mensubu ve talebeleri aile evlerinde örgütsel faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Gülen örgütünün ekonomik boyutu da göz önüne alındığında, gelecekte ülkemizi bekleyen tehlikenin büyüklüğü endişe verici boyuttadır.

Kendine ve kadrolarına Türkiye ve Dünyayı kurtarma misyonu biçmesi, buna inanmaları; bunun dışında Allahın peygamber'in, Meleklerin kendilerini destekledikleri iddia ve saplantısı içinde bulunması, kendilerinin " Allah'ın Ordusu" olduğuna, kurtuluşun cemaate tabi olmakla ve ışık evlerinde yetişmekle mümkün olacağına inanması, Türkiye'yi nasıl bir tehlike ve karmaşanın, nasıl bir çılgınlığın beklediğinin somut işaretleridir.

Hocaefendilerin tümünü 'masum' sayalım: A.B.D'de ikametin yasayla belirlenmiş katı koşulları bulunmaktadır hiç kimse yasal olarak, resmi başvuru yapmaksızın ve de gerekçesini belgelemeksizin -defactor statüsü hariç- bu ülkede altı aydan uzun bir süre kalamaz. Kaldı ki bu hoca efendilerin en ünlüsü, Haziran 1999'da Show TV'de Reha Muhtar'a yaptığı bir saati aşan açıklamada, 14 gün sonra Türkiye'ye döneceğini taahhüt etmiştir. Tabiki hem de kamuoyuna yapılan bu taahhüt sahibi tarafından bugüne kadar hala yerine getirilmiş değildir. hocaefendilerin tümünün yeşil karta sahip olmaları teknik açıdan olanaksız, çünkü yasal koşullar uymamaktadır. Bu ülkede yaşayanlar, sıradan insanlar için lotarya şansı (!) dışında yeşil kart almanın zorluğunu ve formalitelerini çok iyi bilmektedirler. Gerçekte, ABD'de derin devlet koruması altındaki Hocaefendilerin, "kaç" komutunu aldıkları andan itibaren CIA "İltica ve Taraf Değiştirme Departmanı" nın acil planına dahil olarak kendilerine

tanıdığı kolaylıklardan yararlandıkları bilinmektedir. Bu arada, Merve Kavakçı gibi ABD vatandaşlığına alınmışlarsa o başka. O zaman her şey apaçık ortada olacağı için bu irdelemenin ayrıca bir anlamı kalmaz. Bu arada, ABD Büyükelçiliği ve Konsoloslukları , hocaefendilerini ziyaret amacıyla cemaatten usulüne uygun gönderilen tüm ziyaretçilerin vize problemini -10 yıllık vize vererek- çözümlemektedir.

Fethullahçı yapılanma, CIA'nın öngördüğü tarikat (sözde sivil toplum cemaati) modeline tıpatıp uymaktadır. Modelin amacı, tarikatları, birer sivil toplum örgütü (NGO) olarak yeniden yapılandırmak; küreselleşme sürecinde mevcut düzene karşı çatışma görünümünü yaratmadan uysallaştırmak…

Bizzat kendi yandaşlarının açıklamalarına göre, hocaefendileri, yakın zaman öncesine kadar Türk devletinin istihbarat örgütüne ajanlık yapmaktaydı; bir başka ifadeyle gerekli ve önemli bulduğu sakıncasız bilgileri -sırf gizli ilişkilerin ve amacın örtülmesine yönelik olarak- Türk ilgili makamlarına iletmekteydi. CIA ile bağlantının gelişmesinden sonra bu tür enformasyon hizmeti, statüsü içinde bir süre daha iletti. CIA bağlantısı, fethullahçıları n ve de hocaefendilerinin yerinde yani kendi vatanlarında taraf değiştirmeleri sonucuna yol açtı; ta ki bu çarpık ilişkiyi Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT fark edinceye kadar kamuoyu onları 2barışın, hoşgörünün, uzlaşmanın' simgesi olarak tanımaya devam etti…

Fethullahçıları n Üniversitelerdeki kadrolaşma hareketi, Yüksek öğretim Kurulu'nun kurulmasıyla birlikte ivme kazanmıştır. Geleceğin mürit akademisyenlerini yetiştirme programı doğrultusunda, onbinin üzerinde müridini Y.Ö.K ve M.E. B kontenjanları ndan A.B.D, İngiltere, Fransa gibi ülkelere gönderen fethullahçılar, şimdilerde iki önemli avantaja sahip olmuşlardır: Eğitimini tamamlayarak Türkiye'ye dönenler, akademisyen olarak, mevcut Fethullahçı kadroları daha da güçlendirirken; yurtdışında kalmak isteyenler de, iş bularak kaldıkları ülkelerde mevcut cemaati takviye etmişlerdir.

Fethullahçıları n tanıtım ve propaganda amaçlı kullandıkları sitelerden neredeyse tamamı, yurtdışındaki adreslerden yayınlarını sürdürmektedir. Fethullahçı istihbaratçıları n, "hasım"larına karşı kullandıkları en etkin internet sitesi, CIA'ın teknik, propaganda ve benzeri lojistik desteğiyle yayınını sürdüren ve bu sayede internet dünyasında " en çok ziyaret edilen" siteler arasında gösterilen Mehmet Eymür'ün sitesidir.(www. atin.org)

Fethullahçıları n "hasım" kategorisinde değerlendirdiğ i Türk Silahlı Kuvvetleri de, karşı propaganda faaliyetlerinden nasibini almaktadır.Örneğ in, kamuoyu anketlerine göre "en güvenilir" kamu kurumu ve kuruluşları içinde başta gelen Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu imajını gölgelemek, kamuoyu nezdinde itibar kaybı sağlamak, bir başka ifadeyle zan ve töhmet altında bırakmak amacıyla kurulan sitenin adresi şudur: www.yolsuzluk. com. Bu sitedeki linkler arasında yer alan sitelere bakınca, ilginç ittifaklar ve müttefikler olduğunu göreceksiniz. Tohuma kaçmış dinozor cinsinden Kemalist siteler bir şey diyeceğimiz yok.Ama linkler kısmının ilk başında http://www.kurtulus cephesi.com isimli terör örgütünün sitesi yer alıyor.Terör örgütünün sitesinde ise Lenin, Trokiç vs. gibi komünist liderlerin hayat ve görüşlerine link veriliyor.

DEGIRMENIN SUYU WASHINGTONDAN

Fethullah Gülenin bugün hükmettiği güç, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1998 basında hazırlanan bir raporda söyle sıralanmaktadı r: "Yurtiçinde, 85 vakıf, 18 dernek, 89 özel okul, 207 şirket, 373 dershane, yaklaşık 500 öğrenci yurdu ve biri İngilizce yayınlanan 14 dergi, 15 ülkede yayınlanan 300 bin tirajlı Zaman gazetesi, ulusal düzeyde yayın yapan 2 radyo ve uluslararası yayın yapan Samanyolu televizyonu; Yurtdışında, 6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 dil ve bilgisayar merkezi , 6 üniversiteye hazırlık kursu ve 21 öğrenci yurdu olmak üzere toplam 279 eğitim kurulusu" bulunmaktadır.

Gülenin müritlerinin sahip olduğu 300e yakin şirketle 600 trilyon liraya hükmettiği hesaplanıyor. Yurtdışındaki okullarının yıllık gideri ise, Fethullahçılar tarafından 1.5 milyar dolar olduğu açıklandı. 1986 yılında, Özal tarafından gıyabi tutululuktan kurtarılan Gülenin 12 yılda bu kadar büyük bir güce ulaşmasının izahı da uluslararası bağlantısıdır.

AMERIKAYLA ENTEGRASYONA KATTIYEN KARSI DEGIL

Fethullah Gülen, ne zaman başı sıkışmışsa ABDye kaçmıştır. 28 Şubat'ta da ABDye uçmuştu. Ankara DGM Bassavciliginin hakkında soruşturma başlatacağını öğrenince de hastalık bahanesiyle Amerikaya gitti. Simdi hakkında kırmızı bülten hazırlanıyor.

Esasen Gülen, ABDyle ilişkilerini gizlemeye gerek görmüyor. Aksine bu ilişkiyi güçlülüğünün bir kanıtı olarak kullanıyor. Kendi tarikatına ait Zaman gazetesinin 4 Eylül 1997 tarihli sayısında Bati ile ilişkiler hakkında su değerlendirmeleri yapıyor:

"Bu manada inanmış bir insanin Bati karsısında, Batı'yla entegrasyon karsısında, Amerikayla entegrasyon karsisinda olması katiyen düşünülemez."

MOON TARIKAT'I VE FETHULLAH GULEN

Dinlerarasi Diyalog, Fethullah Gülenin CIA ile ilişkilerini sürdürmede kullandığı örtünün adi. Ama bu örtüyü bile kendisi icat etmiş değildir.

1950lerden itibaren dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatoruglunu sürdürmek için, her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi. Bu tarikatların hepsinin söylemi de ayni: Dinlerarasi diyalog.

CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk basarili örneği Moon tarikatıdır. 1951de Koreyi işgal eden ABD, Güney Koreyi sömürgeleştirirken, sömürgeleştirmenin aracı olarak bir de Hıristiyan tarikatı kurdu. CIAnin misyonerleri, bu tarikatı kullanarak Güney Kore nüfusunun yüzde 40ini, Budistlikten vazgeçirip Hıristiyan yaptılar. Moon, iste bu tarikatın adidir. Resmi adıyla söylersek; Birleştirme Kilisesi.

CiA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Ligini örgütledi. Türkiyede Komünizmle Mücadele Dernekleri, Dünya Anti Komünist Liginin uzantıları olarak kuruldu.

ULUSLARARASI OKULLAR NASIL KURULDU?

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol