KURT YAVRUSU
  GÜNLÜK KONULAR ARŞİVİ - 3
 

23/09/2007'de Yayınlandı

DEMİR

         Bismillahirrahmanirrahim.

         “Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.” (El Hadid Suresi 25. Ayet )

         Demirin, Arapça karşılığı Hadid tir. Demir Rahmani bir elementtir. Rahman; Esirgeyen, Koruyan, Kuvvet veren, kötülüklere karşı muhafaza eden anlamlarını taşır. Hz. Davud (A.S.) demir’e hükmeden bir peygamberdi. Türk Milleti, Ergenekon’dan demir dağı eritip işleyerek Anayurdu’na kavuşmuş düşmanlarına üstün olmuştur…

         Demir, metaller içerisinde en sağlam ve mukavemetli olma özelliği taşır. Simyacılarca demirin simgesi, erkekliği temsil eder. Kısacası demir Güçtür, Kuvvettir, Zenginliktir.

         Tarihte demiri üreten, işleyen milletler ; demir kültürü olmayan milletleri idare etmiştir… Almanya demir rezervlerinin zenginliği ve çelik sanayisinde ki ileri teknolojisinden dolayı iki dünya savaşını da başlatmıştır.

         Avrupa Birliği’nin ilk kuruluşu, demir ve çelik üretiminin kontrolü için olmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra milliyet ve menfaat zıtlıklarından doğan savaşları önlemek için (Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg) Devletleri 18.04.1951 de “Avrupa kömür ve çelik topluluğu’nu” kuran antlaşmayı Paris’te imzaladılar. Savaş sanayisinin ana maddeleri olan kömür ve çeliği bundan böyle birbirlerine karşı geliştirmemek amaçlanmıştır.

         Ülkelerin gelişmişliği, fert başına yıllık çelik tüketimine göre tespit edilmektedir. Çünkü, ne kadar demir ve çelik işlenip kullanılırsa o ülkenin sanayisi de o oranda gelişmektedir. Emperyalist güçler, ürettiği ve işlediği çeliğin ihtiyacı olan enerjiyi de temin etmek için petrol rezervlerine sahip olan ülkeleri kontrol altına almışlardır. Gelişmekte olan ülkelerin demir ve çelik üretimleri de G-8 Ülkelerinin (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya, Kanada, Rusya) kontrolu altındadır. Günümüz de demir ve çelik üretimini en fazla yapan ülkeler; Çin, Hindistan, Avustralya ve Brezilya dır. G-8 ülkeleri, bu ülkeleri de kontrol etmek için aralarına almaya çalışmaktadırlar.

         Atatürk, T.C. Devleti’nin yabancı ülkelere muhtaç olmadan milli sanayiyi geliştirmek ve güçlendirmek için 1935 yılında Sümerbank’a kömür havzası Karabük’te, “Karabük Demir-Çelik İşletmeleri”ni kurdurmuştur. Türkiye’nin Orta Anadolu coğrafyası demir rezervleri yönünden zengindir.

         Türkiye’de Demir ve Çelik işletmeleri üzerinde  Küresel Güçlerin ve yerli işbirlikçilerin planlı oyunu, ekmek ve iş kavgasında olan halkımızın dikkatinden uzak tutulmuştur. DİE enflasyon göstergelerini sebze ve meyve üzerine yaparak, insanımız mevcut hükümet lehine olacak tarzda aldatılmıştır. Kalıcı ve kullanılabilir vadesi olan sanayi ürünleri ölçü yapılmamıştır. Zaten yapılsa da halkın yoksulluktan dolayı ilgilenecek hali yok !

         Demir ve çelik sanayisinde üretime yönelik çalışan her bir işçi, yan sanayide 12 işçinin çalışmasına yani istihdamına fırsat vermektedir.

         Türk Devletinin öz kaynakları ile kurulan milli sanayimiz, siyasilerin rant, oy ve yandaş kayırma hesapları yüzünden zarara sokulmuştur. Anadoluda yeterli demir rezervi olmasına rağmen, yurt dışından birileri  ithalat yapsın devlete satsın diye ocaklar atıl bıraktırılmıştır. Yandaşlarını memnun etmek için yüksek maaşlarla Demir-Çelik fabrikalarına yerleştirilmiş ve kapasite üstü işçi istihdam edilmiştir. Fabrikalardan vadeli ucuz işlenmiş demir alıp halka hergün fiatı değişen mamüller arz eden Tüccarlar türetilmiştir…

         Her ne hikmetse, MSP ve REFAH Partisi Koalisyon Hükümeti kurma çalışmalarında Sanayi Bakanlığı’nı alma hususunda ısrarcı olmuşlardır…

         IMF stand-by görüşmelerinde, özelleştirmenin tamamlanması hususunda AKP Hükümetine şartlarını kabul ettirmiştir. Artık “BİZİM” diyeceğimiz hiçbir eserimiz kalmayacak. Her yıl demir ve çelik üretimimiz düşmektedir. Bu her yıl biraz daha fakirleştiğimizin net göstergesidir. Özelleştirme adı altında satılan demir-çelik fabrikalarından 5000 işçi çıkartılmıştır. Böylelikle yan sanayiden de 60.000 işçinin işine son verilmiştir. Sanayi küçülmüş, üretim azalmış, ithalat fazlalaşmış, dış borç büyümüş, borsa haramizadeleri çoğalmış, yabancı borsa yatırımcıları hiç vergi vermeden malı götürmüş ! Yiğitte soğana muhtaç kalmış !

         Türk Demir dir. Bu demiri Kurtuluş Savaşında Atatürk her türlü imkansızlıklara rağmen çelikleştirdi.

         Günümüzdeki sıkıntılardan kurtulmanın tek reçetesi, Atatürk’ün Fikir ve Görüşlerine sahip çıkmak… Bu fikirlerin ışığı altında çelikleşmek !

         Atatürk’ün göstermiş olduğu yol’u ret edenler ise paslanıp çürüyeceklerdir…

Her türlü zorluğa göğüs geren Türk Milleti, Küresel Güçlerin Demirden Dağlarını, İmanlı Milliyetçi Kadroları ile eritecek ve Yeniden Ergenekon’dan çıkacak…

                                                  Yılmaz KARAHAN

----------------------------------------------------

24-25-26/09/2007 tarihlerinde yayında kaldı

 

BU UNUTULURMU HİÇ

 

BU UNUTULUR MU ? (Ama malesef unuttuk...)

Birinci Dünya Savaşı'nda Ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kismi da Mısır'ın Iskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi.
Kampın tam adı, 'Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48. Alayı'na baglı Osmanlı askerleri tutuluyordu.
12Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, agır hakaret ve aşagılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kamplarin Ingiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savas bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, Ingilizler'in işine gelmiyordu. Cünkü, olasi yeni bir savasta, bu askerlerin yeniden karşılarına cıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, Ingilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak Ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarina izin vermiyorlardi. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Cünkü gözler yanmıştı...
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan Ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler.
Tabiiki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işide unutuldu gitti.
Ama onlar unutmuyorlar...
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması...

ŞEHİTLERİMİZE SAYGINIZ VARSA 3 dakikanızı almaz bu yazıyı arkadaşlarınıza göndermek.

ERMENİLER SOYKIRIM YAPILDI DIYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR BİZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.
 
----------------------------

    

SİZİN ANLADIĞINIZ  DEMOKRASİ   BUYSA,  BEN   DEMOKRAT  FİLAN  DEĞİLİM  !

 

KATİL- TERÖR  örgütü  PKK  üyesi  olduğu  için   Gebze  Cezaevi'nde utuklu  bulunduğu  sırada  milletvekili seçilerek  Meclis'e  giren   DTP'li Sebahat Tuncel, terör örgütü elebaşı   Abdullah  Öcalan  dâhil tüm teröristlerin elini  kolunu  sallayarak   aramızda  dolaşmasını sağlayacak   Siyasi  Af talebinde  bulunmuş..  bak sen kahbeye...

 

Tuncel  Hanım bu açıklamayı "demokrasi   adına yaptığını da ifade etmiş !  bak sen...

 

Ülkemizde, bir yerleri gücendirmeyelim felsefesiyle; Ülkeyi  parçalamak, laik  Cumhuriyet'i  yıkmak  isteyen şeriatçılara, bölücülere göz yumuluyor,... "Demokratikleşme" adı  altında  tavizler  veriliyor...

 

Şeriatçılar, Atatürk'e, Cumhuriyet'e sövüyor, laikliğe  küfrediyor, din devleti istiyor...

 

Bölücüler ; "Apo'ya özgürlük" diye yürüyüş yapıyor, slogan atıyorlar......

 

 

Kürtçü gruplar, "Federasyon   isteriz" diye  Devlete  baş  kaldırıyor... isyan ediyorlar..)

 

Güvenlik  Güçlerimize  hergün  haince  saldırılar   yapılıyor.

 

Sonuçta, Türkiye, bir iç savaş ortamına sürüklenmek  isteniyor. 

Anlayacağınız  Bizi  Parçalanmak  istiyorlar..

 

Bölücü, ayrılıkçı teröristlerin azgın  eylemlerine karşı ne düşünüyorsunuz?  Diyen gazetecilere; Bizim "RTE"  Recep Tayyib Erdoğan, " Özgürlüklerinden ve demokrasiden taviz veremeyiz" diye cevap veriyor,.... Günlük hayatta, huzur ve güvenliğimizi bozan işleri yapanlar da,  Demokratik hak ve özgürlüklerini mi   kullanıyorlar?

 

Kadını  tepeden  tırnağa  kapatacaksın... diyerlerine  orosbu,  muamelesi yapacaksın...!! orduya   söveceksin... Nedir bunun adı? "demokrasi  !  yürü - len...

 

Bu ülkede, hak ve özgürlükler, Türklere başka, Kürtlere başka mı uygulanıyor?" "Kürtlerin (PKK'nın) "İnsan Hakları" var da, onların acımasızca, öldürdükleri, 35 bin insanın "YAŞAMA HAKLARI" yok mu?

 

Bu hükümet, "demokrasi" diyerek, kendi emellerine ulaşmak için her şeyi yapacak.

 

Bu gözden kaçırılıyor....

 

Bunun  altında Türban  var, İslami  motifler  var.

 

Bütün bunlar demokrasinin gerekleri  ise ve de...

 

Demokrasi   Buysa, Ben  Demokrat  filan  Değilim !

 

YERİM  BEN  SİZİN  DEMOKRASİ   ANLAYIŞINIZI ..

 

 

Dr.Hayrettin  ERTEKİN
---------------------------------------------------

HANGİ  ATATÜRKÇÜLÜK ?

“Büyük Davamız; En Uygar ve En Kalkınmış Millet Olarak, Varlığımızı   Yükseltmektir.” M.K. ATATÜRK

 Ülkemizde, 1980’li yıllar ve öncesin de sanki tüm vatandaşlarımız “Atatürkçü” idi…

Sağcısı, solcusu, kapitalisti…

Köylüsü, kasabalısı, kentlisi…

Yaşlısı, olgunu, genci…

         Zengini, orta hallisi, fakiri…

         Öğrencisi, öğretmeni, velisi…

         Esnafı, memuru, işçisi…

         Sanatçısı, sporcusu, gazetecisi…

         Doğulusu, Batılısı, Kuzeylisi, Güneylisi…

“Atatürkçüyüm” veya “Kemalist’im” derdi… Ama bu Atatürkçülüklerin hiçbiri de birbirine benzemez ve fikri kavganın sanki temel sebebi gibi idi.  Neden böyle olmuştur ?

1951 yılında yürürlüğe giren 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” ile başlamıştır bu çeşitli, Atatürkçülükler !

Her türlü izm’in savunucuları, Atatürk’ün düşünceleri ve söylevlerinden kendilerine uyan bazı sözlerini alarak 5816 sayılı yasaya karşı Maske yapmışlardır. Böylelikle yasal bir korunma zırhına bürünme ihtiyacını gidermişlerdir. Ancak, gerçek anlamda Atatürk’ü ve fikirlerini anlamak gibi bir eylemde bulunulmamış ve sosyal gruplar arasında ayrılıklar daha fazla giderek büyümüştür.

         Bizim en büyük zaafımız, Atatürk’ü anlatamamak ve anlamamak olmuştur. Ama bir grup vardır ki; Sürekli, fırsat buldukları zaman ve mekanda Atatürk’ü tenkit edip, küfretmişlerdir. Yalan ve iftiralarla bezenmiş hikayeler, gerçekmiş gibi körpe dimağlara ve saf vatandaşlarımıza enjekte edilmiştir. Atatürk, Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı üzerine kurulmuş irticai fikirler engellenememiş, bilakis oy kaygısı yüzünden sağdaki ve soldaki partiler tarafından beslenmiştir…

         Artık Yeter ! Bugüne kadar, Türk Halkını yöneten ve yönetmeye talip olan siyasiler hiç olmazsa bir kere olsun Atatürk’ün bu veciz sözünü anlasınlar “Hakikati Konuşmaktan Korkmayınız!” ve gereğini yapsınlar. Yapamayacaklarsa kıyak emekliliklerini yaşamak için çekilsinler !

         Türk Milleti yaratılışı gereği “Teşkilatçıdır” Kesinlikle bu kaos ortamından Türklüğün şanına yakışır bir şekilde kadrolar çıkacaktır ve liderini de bulacaktır.Zira Biz Türkler, Atatürk’ün dediği gibi ; “Lüzumuna Kani Olduğumuz Bir İşi Yapmalıyız” Yaparız…Atatürk sömürücüsü ve istismarcıları ve düşmanlarını da yok ederiz…

         Atatürk’ün Türk Milleti ve Devletinin, bağımsızlığının ilelebet kalması ve kalkınması için göstermiş olduğu gayret,  şanlı bir destandır.  

         Atatürk çok sabırlı, planlı ve fırsatları iyi değerlendiren bir Liderdi. Bu özellik kesinlikle unutulmamalı. Atatürk’ü tam anlayabilmek için; Fikirlerini, söylemlerini ve icraatlarını bir bütün halinde değerlendirmek gerekir. Atatürkçü çizgide birlik oluşturulamadığı için, bu sıkıntılar çekiliyor.

         Türkiye’nin sorunları vardır. Ancak bu sorunlar çözülemeyecek kadar zor değildir. Önemli olan dürüst, bilinçli ve inançlı kadroların iş başına gelmesidir. Türk Milletinin, cesareti ve çalışma azmi tüm sorunları yok eder. Korku ve endişe içerisinde yaşayanlar, hiçbir zaman başarılı olamaz.

Korkulacak tek bir şey vardır; “Öz Güveni Kaybetmek ! ve Aslını Unutmak!”

         Atatürk’ün şu uyarısı her zaman hatırlanmalı ;

“Hafızasını Kaybeden Milletler, Yok Olmaya Mahkumdur.”

 

Yılmaz KARAHAN

         

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol