KURT YAVRUSU
  günlük konu arşivi - 4
 
 

S I F I R

 

“Hayat Sıfırdan Başlar, Sıfırda Biter.”

 

         Matematik bir bilim değildir. Ancak tüm bilimler de, matematiksiz bilim olamaz. Sayıların değerleri, gerçeğin ispatıdır.

          Tüm canlı ve cansızlar, “El Halik” tarafından bir hesap üzerine bir noktadan yaratılmıştır.

         Yaratılmış varlıklar içerisinde şüphesiz en değerlisi İnsan dır. Her şey, insanın menfaati içindir.

         Matematikte her sayının bir değeri vardır. Ancak sayılar içerisinde “Sıfır” güç olarak tüm sayılardan daha değerlidir. Sıfır (0), Cebir’in Babası olarak tanınan ünlü Türk Bilgini Musa El Harezmi tarafından bulunmuştur.

         Sıfır sayısı, bir “Hiç” değildir. Matematiğin ve hesapların temelidir. Çünkü sıfırda, pozitif ve negatif eşit değerde bulunur.

         Sıfır, Hayatın kendisidir.

         Sıfır, Var oluşun ve Yok oluşun başlangıcıdır.

         Sıfır, tüm zıtlıkları eşit oranda temsil eder. ( iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, zenginlik-yoksulluk, çalışkanlık-tembellik, sevgi-nefret vb… )

         Kısacası Sıfır, pozitif ve negatif enerjinin çıkış noktasıdır. Tıpkı Var Oluş gibi…

         Sıfır, anlayanlara bir “İbret” ve “İman” işaretidir.

 

         Hayatımızda, bize ve topluma yararlı olabilecek olumlu hedefler tespit edip çaba sarf edildiğinde, mutlaka yaşam ibremiz pozitif değer taşıyacaktır. Yaşamımız moral ve heyecan kazanacaktır. Toplum güçlü olacaktır…

         Ancak akli delillere dayanmadan, dış etkenlerin yönlendirmelerine maruz kalarak kendine olan özgüvenin kaybedilmesi, başarısızlık ve umutsuzluk içerisinde negatif bir yaşamın başlangıcı olacaktır. Toplum çökecektir…

 

         Artık Devletlerin birbirleri ile yaptığı savaş; rakibini negatif moral ve heyecana sürükleyerek teslim alma savaşlarıdır. Bu savaş çeşidine psikolojik ve kültürel savaşta denilmektedir.

         Atatürk’ün vefatından sonra; Siyonist ve Haçlı zihniyetli Devletler, Türk Devletini Güçsüz ve Türk Milletini Ruhsuz bıraktırma faaliyetlerine daha fazla hız vermişlerdir. Bu dış etkenlerin tesiri ve ehil olmayan idareciler yüzünden; Kendine güveni olmayan, Yabancı hayranı, Nemelazımcı, Tarihine yabancı, Aslından utanan, Maddi menfaatleri Ahlaki değerlere tercih eden, Akıl ve Bilime kör, Çalışmadan kolaycılığa ve hazırcılığa kaçan, Dini ve Milli Değerleri istismar eden, Sevgiyi ve Hoşgörüyü kaybeden, Allah’ın ilk emri “OKU” yu unutan, Birlik ve Dayanışma Ruhunu yaşayamayan, Milli Şahsiyetlerini tenkit eden,  Negatif ibresinde rakamlarını yükselten bir toplum oluşmaya  başlamıştır.

         Bu Mankurtlaşmadan, kurtuluş yok mu ? Elbette var !

 

         İnsanlar 3 olgudan dolayı fikirlere yönlendirilir veya yönlenir…

1-        Muhabbet : Sevgi, hoşlanma, beğenme, yorumlama gibi duygularıyla hiçbir baskı altında kalmadan bireyin özgür iradesi ile tercihidir.

2-        Keyfiyet :  İnsanların nefislerine hitap etme. Vaatler. Beklentiler…

3-        Mecburiyet :  İnsanların kazanımlarını tehtit  etme. Korkutma. Endişe ve telaşlı haller yaratma. Güvensizlik…

 

Bu şekildeki mensubiyetler kalıcı olabileceği gibi geçici de olabilir. Lider,

Fikir ve yapılan propagandanın  kuvveti ile mensubiyetler doğru orantılıdır. Buna örnek olarak seçimleri verebiliriz. Her siyasi partinin gönülden taraftarı olduğu gibi (muhabbet), yaptığı vaatler ile kazanmaya çalıştığı (keyfiyet), ve diğer partiler iktidara gelirse kaybedilecek olan değerlerin anlatımı (mecburiyet) ile halk desteği alınır…

         70 yıldır Halkın, Milli Değerlere karşı muhabbeti yok edilmeye çalışılmıştır. Böylece öz güven kaybedilmiş, Kimlik zedelenmiştir… İnsanlarımıza sürekli vaatlerde bulunulmuş ve korkutularak sindirilmiştir. Artık Heyecanlarını ve Sevgisini yitiren bazı insanlarımızın hayat gerçeği;              Mutfak-Yatak odası ve Tuvalet arasında bir güzergah olmuştur…

 

Milli şairimiz M. Akif Ersoy ;

“ Bu hissizlikle bir cemiyet yaşar derlerse, pek yanlış

   Bir ümmet göster, ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış ?” sözleri ile,

Milli duyarsızlığın akıbetini ifade etmiştir.

 

         Ülkemizin en büyük zenginlik kaynağı İnsanlarımız dır.  Varlığımızın içte ve dışta düşmanı olan Güçler, Türk’ün Kudret ve Kabiliyetinin nelere kadir olduğunu çok iyi bildiği için, Halkımı Küresel vaatler ve sözleşmelerle uyutup bölmeye çalışmaktadır. Ancak ,

         Türk Halkı, Güven arıyor !

         Türk İnsanı, Lideri’ni bekliyor !

Aradığını Bulduğunda, Beklediğini Gördüğünde; Sıfırdan başlayıp pozitif enerjisi ile Türk Milleti yeniden şahlanacak ve Türk Devleti yeniden tarihi misyonunu üstlenecektir…

 

         TÜRK ; ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN !

 

Yılmaz KARAHAN
---------------------------------------------------

18/10/2007                                                                                   Rıza Zelyut


ÖNCE ZİHNİYET OPERASYONU

    Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt 12 Nisan'da basın toplantısı düzenledi.
Bu toplantıda: 'Terörü önlemek için Kuzey Irak'a askeri operasyon yapılmasını', 'Bu operasyonun başarılı olacağını' dile getirdi.
Hükümet buna karşı çıktı.
Avrupa Birliği ve ABD; şiddetle karşı çıktı.
Hükümet karşı çıktı; çünkü 22 Temmuz'da seçim vardı. Bu bölgedeki Kürtçüler kızdırılırsa, oylar gider, AKP iktidardan inebilirdi.

YANILTICI OLMASIN
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın 12 Nisan'da dile getirdiği istek elbette haklıdır. Elbette ki PKK terör örgütünün dış uzantıları; Kuzey Irak'taki Barzani-Talabani çetelerinin içinde yuvalanmıştır. PKK buradan istediği kadar militan devşirmekte; buradaki kamplarda militanları eğitmektedir.
PKK; vurkaç savaşında kullanacağı mayınları, roketatarları, mermilerini, öbür silahları da Kuzey Irak'taki Amerikan güçlerinden temin edebilmektedir. PKK'nın elinde uçaksavarların bile bulunduğu dikkate alınırsa; bu bölgenin, terörü besleyen, büyüten önemli bir yer olduğu anlaşılır.
Gel gör ki; Kuzey Irak'a yapılacak operasyonlar; PKK terörünü bitirmeye yetmeyecektir. Çünkü, bu operasyon ile, bir dağ başındaki belirli bir terör grubu vurulup yok edilecek değildir. Çünkü, operasyon başlarsa belki de kimse Türk ordusunun karşısına çıkamayacaktır. PKK'lılar; o zaman Barzani-Talabani adamlarının arasına karışacaklar, peşmerge kıyafeti içinde kahvehanelerde çay içebileceklerdir.
Bu nedenle; terörle ilgili mücadeledeki yüksek beklentileri Kuzey Irak operasyonları ile sınırlamak halkı yanıltır. Operasyonlardan sonra yükselebilecek bir terör dalgası, milletin moralini daha da bozabilir ve askere olan güvende düşme görülebilir.
Bugün; Kuzey Irak operasyonunun şart olduğunu ama her şeyin bu operasyonlara bağlı olmadığını bilmek gerekiyor.

SORUN İÇERİDEDİR
Artık gerçeği kabul edelim: PKK'nın yeniden kan akıtmaya başlaması; dış şartlar kadar iç şartların da terörü besler hale gelmesinden kaynaklanmıştır. Ne zaman ki AKP iş başına geldi; ne zaman ki Avrupa Birliği'ne girmek adına Güneydoğu Anadolu'ya AB'ci valiler gönderildi; PKK yeniden harekete geçti.
Hükümet; Amerika'nın yönlendirmesi ve Avrupa'nın baskısı ile bölgeyi Kürt ayrılıkçılarının at oynattığı alan haline getirdi. Meydanlarda terör elebaşısı Öcalan'ın posterleri taşındı, 'Yaşasın Apo! Başkon Apo!' diye sloganlar atıldı. Polis ve adliye harekete geçmedi; geçirilmedi.
Günedoğu'da DTP'li belediye başkanları, terörist cenazelerini şehit cenazesi gibi karşılamaya başladılar. Askeri, polisi, sivil halkı kurşunlayanlar 'Şehidimiz!' diye yüceltildi; savcılar duymazdan, hükümet görmezden geldi.
DTP'li yöneticiler, devlete meydan okudular. Savcılar yalancıktan soruşturma açtılar; gözaltına alınanlar oldu ama hemen bırakıldılar; bu kişiler daha fazla kahraman olarak meydanlarda dolaşmaya başladılar.
Bu yüzden de PKK şehirleri, köyleri yeniden kontrol eder hale geldi.
Kendimizi kandırmayalım. Gabar'da 13 askerimizi şehit edenler; içeriden gelenlerdir... Ve bunlara içeriden destek olan güçler vardır. Onları içeriden besleyenler vardır.
Bu gerçeği görmez de bütün umutları sınır ötesi harekata bağlarsak, hayal kırıklığına uğrarız.
***
Sorunun çözümü için; Türkiye'de zihniyet devrimine gerek duyulmaktadır. Birincisi; kamuoyunun; bu teröre karşı ortak tepki göstermesidir. Vur patlasın çal oynasın havasıyla terörü halledemeyiz. Ateş yarın öbürgürn o vurdumduymazın ocağına da düşebilir.
İkincisi; hükümet; Avrupa ve Amerika istiyor diye PKK'nın siyasi isteklerine denk düşen açılımlardan hemen vazgeçmelidir. Efgan Ala gibi valilerin terörü geriletmeyip beslediklerini artık bu hükümet görmelidir.
Üçüncüsü, basınımızın da terörün altyapısını oluşturan fikirleri; düşünce özgürlüğü imiş gibi takdim etmekten vazgeçmesi şarttır. Zihniyet olarak teröre karşı çıkabilirsek, PKK yok olup gidecektir.
---------------------------------------------------

YÖNETİCİ  VE  YÖNETİM

“Her Millet Müstahak olduğu şekilde yönetilir.”

         Aile biriminden, Devlet yönetimine kadar tüm kurumların idaresi akılla kaimdir. Ülkemiz uzun zamandan beri bir terör illeti içerisindedir. Bu illet, son zamanlarda şiddetini artırarak ocaklara ve yüreklere ateş düşürmektedir…

         Türk Milleti ve Devletinin tarihin her döneminde düşmanı olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Düşmanlarını alt etmenin ve caydırmanın tek bir kuralı vardır : “GÜÇLÜ OLMAK”. Devletin güçlü olarak kalmasını sağlamak içinde Akıllı Yöneticilere ve Halkın Birliğine ihtiyacı vardır.

         Binlerce Vatan Evladını kalleşçe katleden PKK terör örgütü üyeleri için, Sayın Başbakanın 20.10.2007 tarihinde vermiş olduğu düz ova mesajına bakın ;

         “Silahları bırakın, dağdan inin, Meclise gelin !”

PKK, 21.10.2007 tarihinde Hakkari Yüksekova’da, silahlarını bırakmayacağını 12 Askerimizi şehit ederek cevaplamış oldu…

         “Bir Musibet, Bin Nasihatten İyidir.” Atasözümüzün artık hiçbir ibretlik yanının kalmadığını, sosyal ve siyasi gelişmelerden anlıyoruz… Zira, “Bin musibetin, bir nasihat etmediği” görülmektedir.         Yönetici ve Yönetim ile ilgili bir tarihi vakayı Kıssadan Hisse olması dileği ile anlatalım :

         “ Şah İsmail, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e hediye maksadı ile içi  mücevherat dolu bir sandık gönderir. Sandık Padişahın huzurunda takdim edilmek için açıldığında etrafa pis bir koku yayılır. Sandık incelendiğinde, mücevheratın altına insan dışkılığı konmuş… Şah İsmail’in bunu, Padişahı ve Osmanlı’yı aşağılamak için yaptığı anlaşılır…

         Yavuz bu duruma çok öfkelenir ! Hemen Osmanlı’nın şanına yakışır bir iade hediye yapılmasını ve hediyenin gül kokulu lokumlarla oluşmasını ister… Hediye kutusu hazırlandıktan sonra, Yavuz Sultan Selim kendi el yazısı ile hazırlamış olduğu bir not kağıdını lokumun altına koydurur…

         Osmanlı Elçileri, Şah İsmail’in huzuruna çıkarlar. Yavuz’un göndermiş olduğu hediyeyi takdim etmek için kutuyu açarlar… Kutu açılınca çevreye gül kokusu yayılır… Osmanlı Elçisi kutudaki lokumdan önce kendisi yer ve saray erkanına tek tek ikram eder. Bu gül kokulu ortamda, kutu içindeki not kağıdı Şah İsmail’e verilir. Şah, nottaki yazıyı okuyunca rengi değişir ve çok bozulur ! Not kağıdında şu yazılı ;

         İSMAİL, HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER.”

          Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i önce mahcup sonra nasıl mahkum ve yok ettiyse… Türk Milleti, aynı Duruşu ve İradeyi Yöneticilerinden beklemektedir. Artık, PKK yı destekleyenlerin “mahcup”, Terör Örgütünün “mahkum” ve yok edilmesi gerekmektedir…

                                            Yılmaz KARAHAN

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol