KURT YAVRUSU
  GAZETELERDEN ÖNEMLİ HABERLER ARŞİVİ - 8
 

KURTLAR VADİSİNDEKİ VATAN HAİNİ                 

                                                                                Ferit Tunca Önder

 

Image   O çok konuşulan ama ilk bölümden sonra yayından kaldırılan Kurtlar Vadisi Terör dizisinde bir iş adamı vardı. Hani Uyuşturucu kaçakçılığı yapan ama okul yaptırıp amiyane tabirle “ kendine dükkan açan” ve toplumda saygın bir isim olan iş adamı var ya işte onu buldum. Kim mi? Yağma yok yazıyı tamamen okuyun sonra soruları sorun.
   28 Mart 1994 tarihinde İstanbul Aksaray’da bir oto galerisi “Polis” yelekli 8 kişilik bir ekip tarafından basılmıştı. Galericilik yapan 42 yaşındaki iş adamı ve 32 yaşındaki yeğeni alınıp götürülmüştü. Ertesi gün Kınalı - Sakarya TEM otoyolunda, Hendek gişelerine bir kilometre kala, şakağına sıkılan tek kurşunla öldürülen galeri sahibi ile kalbine üç kurşun sıkılmış, gözleri bağlı yeğeninin cesedi bulundu. Bu işadamı Diyarbakır Lice’li Fevzi Aslan’dan başkası değildi. O ve yeğeni Salih Aslan infaz edilmişti.
  Apo’culara yardım ve yataklık edenlerin bir gizli el tarafından cezalandırıldığı günlerde bu olay diğerlerinin yanında sıradan bir olaydı. Nede olsa bu Devlet için Kurşun yiyenler kadar kurşun atanlarda vardı.
  28 Mart 1994 aynı zamanda Türkiye’de Belediye Seçimlerinin yapıldığı tarihti. İstanbul Belediye Başkanlığına Recep Tayip Erdoğan seçilmişti. İşte Erdoğan’ın  ve Aslan ailesinin  yolları bu olaydan sonra daha sık kesişmeye başlayacaktı.,
  Gel zaman git zaman Erdoğan siyasette güçlenmeye başladı. Mazlum-Der Başkanı olan İhsan Aslan ticarette yol almaya başladı. İnşaat işine giren aile ( sektör değişikliği şarttı) var olan paralarını ilk önce Diyarbakır Belediyesinde iş alarak daha sonrada Erdoğan’ın yönettiği İstanbul Belediyesinde iş alarak katlamaya başladı. Bu arada İhsan Aslan’ın oğlu da büyümeye başlamıştı. Yollar bir kez daha bu sefer ayrılmamak üzere kesişmişti.
  Erdoğan  Saray Cezaevine girerken içeride kendisini bir Dost bekliyordu. Bu Dost Mücahit Aslan diye bilinen ama asıl ismi Ali İhsan Aslan olan Aslanların büyümüş olan oğullarından başkası değildir. Ceza Evinde bu iki insan çok sıkı dost oldular.

  Artık Genç Mücahit Erdoğan’ın en önemli Danışmanı olmuştu. ( Mücahit Aslan Aile Mesleğinden içeride idi)
2002 seçimlerinde iktidara gelen Erdoğan’ın Akape’si Baba İhsan Aslan’ı Diyarbakır Milletvekili olarak Meclise’e oğlunu da Erdoğan’ın Danışmanlık kadrosuna aldı. Erdoğan’ın dört danışmanı vardı. Bunlar Egemen Bağış ( Mardin Belediye eski Başkanının oğlu , ABD yeminli tercumanı – şu an Milletvekili ) , Cüneyt Zapsu ( AKP MYK Üyesi – Bim Marketler Sahibi ) , Ömer Çelik ( Aslen Diyarbakır’lı Adana Milletvekili ) ve Ali İhsan ( Mücahit )  Aslan. Zaten bu ekip tam kadro 10 Aralık 2002’de Bush’la Erdoğan görüşmesine Beyaz Saray’da tam kadro katıldı.
  Erdoğan Başbakan olunca Mücahit Aslan’da  onunla birlikte başbakanlığa taşındı. Erdoğan’ın özel işleri ( Bel ağrısı nükseden Erdoğan için Ankara Etimesgut’ta Deve kurban etme dahil) Aslan’dan sorulmaya başlandı. Bu dönemde Başbakanlığın tadilat işleri güvenlik gerekçesiyle bu ailenin inşaat şirketine verildi.
  TMSF Basın’a el koymaya başlayınca kafalarda şimşekler çakmaya başladı. Erdoğan kendine kamuoyu yönlendirme için Basın kurmaya başlamıştı. Bu çok özel operasyonun başına bir güvenilir insan gerekiyordu. Bu Adam Mücahit adıyla bilinen Ali İhsan Aslan’dan başkası değildi. Önce Haber 24 televizyonu kurduruldu peşinden de Star Gazetesi bu ekibe devredildi.
  Haber 24 Televizyonu kurulur kurulmaz Kablolu TV şebekesine alındı.( Bunun ne kadar zor olduğunu uğraşanlar bilir mesela Türkmen TV bir türlü alınmıyor )  Star Gazetesi de seçimler öncesi konuşan masal kitabı ile maliyetinden daha ucuza gazete satarak tiraj kazandı ve görevini yapmaya başladı. İşte Star’daki yayınların asıl sebebi de budur.
  Hala mı okul yaptıran işadamını bulamadınız?
  Size bir soru ;
  Seçimlerde Akepe’ye oy verdiniz değil mi ?

 --------------------------------------------------
TÜRKMEN KATLİAMI

Türkmen katliamı
Peşmergeye kukla devlet kurmak için her türlü imkanı sunan ABD, diğer yandan Türkmenleri katletmeyi sürdürüyor.  Telafer’de bir Türkmen genci, işgal güçleri tarafından sokak ortasında delik deşik edildi.
Kerkük ve Musul’da geceyarısı kapılarının altından ‘Bölgeyi derhal terkedin yoksa öldürülürsünüz “ bildirileri atılan Türkmenler çaresizlik içinde, Türkiye’nin kendilerine sahip çıkmasını bekliyorlar.

 

Amerikan katliamı sürüyor
Çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan Türkmenler, ABD vahşetiyle karşı karşıya.

Peşmergelere bir Kürt devleti kurdurtmak için her türlü desteği veren ABD askerlerinin Türkmenlere yönelik saldırıları aralıksız sürüyor. Kerkük’te evlerine ’Bölgeyi terkedin yoksa öldürülürsünüz “ bildirileri dağıtılan Türkmenler, Telafer’de ise zulümden kurtulmak için yerleştikleri çadır kentlerde yaşam savaşı veriyor. Kendilerine yönelik katliamdan kaçıp çadırlara yerleşen Türkmenler, yine de ABD saldırılarıyla karşı karşıya kalıyor. Telafer’de Amerikan askerleri bir Türkmen gencini kurşun yağmuruna tutarak öldürdü. Türkmenler, peşmergelerle birlikte hareket eden Amerikan askerlerinin kendilerine yönelik bir katliam sergilediğini belirterek, Türkiye’nin bu konuda kendilerine destek vermemesinden yakınıyorlar.

Salgın korkusu

Telafer’de çadırlarda yaşayan Türkmenler, salgın hastalıklarla da karşı karşıyalar. Türkmenlerin burada ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıkları, çadırlara kamyonlarla su dağıtıldığı belirtiliyor. Türkmenler arasında salgın hastalık baş göstermemesi için önlem alındığı ancak buna rağmen her an salgın yaşanabileceği belirtiliyor
Türkmenler Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulması için peşmergelerle işbirliği yapan Amerikan askerlerinin kendilerine yönelik sürdürdükleri katliamlara Türkiye’nin sessiz kaldığını söylüyorlar.


-----------------------------------------------------------------------------

Gabar´da çatışma: 4 şehit

Şırnak'taki Gabar dağında terör örgütü PKK'ya karşı yürütülen operasyonda güvenlik güçleri ile bir grup terörist arasında çatışma çıktı. Çatışmada 1'i üsteğmen 4 askerin şehit olduğu, 9 askerin yaralandığı, yaralılardan 5'inin durumunun ağır olduğu öğrenildi. 
---------------------------------------------------

Türk mezarlarına göz diktiler


Saddam yönetiminin devrilmesi ile birlikte Kürt yönetimi önce, Kerkük ve Erbil’de yangın, yağma ve patlama gibi gerekçelerle Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarını yok etti. Türkmen varlığını azınlık göstermek amacıyla olmadık yollara başvuran Kürt yönetim, şimdi de “Orta Doğu’nun en büyük alışveriş merkezini yapıyoruz” diye Türkmen mezarlarına yöneldi.

Toprak bulamamışlar!

“Erbil’i modernleştiriyoruz” adı altında Lübnanlı bir Yahudi şirketi ile anlaşan yerel


Erbil'de yerle bir edilen Türk mezarlığı
Kürt yönetiminin Orta Doğu’nun en büyük iş merkezi için seçtiği yer ise oldukça ilginç. Alabildiğine düzlük ve yeni yerleşim bölgelerine müsait alanlar olmasına rağmen, toprak sıkıntısı varmış gibi Şeyhhalla mahallesindeki bin yıllık Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait Türkmen mezarlarının bulunduğu alanı tercih eden Kürt yönetimi, burada tam bir kıyıma girişmiş.

Türkmen nüfusun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Erbil Kalesi’nin hemen yanı başında bulunan Şeyhhalla mahallesindeki mezarlara göz diken Kürtler, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait on binlerce mezarı yerle bir etmiş. Türkmenlere, “Gelin mezarlarınızı kaldırın yoksa biz kaldıracağız” şeklinde akıl almaz bir çağrı yapan Kürt yönetim, sahip çıkılmayan binlerce mezarı kepçelerle kazdıktan sonra, ecdadın kemiklerini göstermelik birkaç kamyona doldurup bilinmeyen bir yere götürmüş.

Seyyid kabirleri de var

Geri kalan mezarların ise bir kısmı düzlenmiş, bir kısmı da inşaatın ortasında bırakılmış. İnşaatın temel kazısı sırasında açılan mezarların içindeki kemikler ise ortalığa yayılmış. Birçok mezar da yerinden kayıp açılan inşaat çukuruna devrilmiş. Ay yıldız ve hilal sembollerinin bulunduğu mezarlığın içinde Seyyid Abbas Hüseyin, Seyyid Zekeriya’ya ait iki mezar da bulunuyor. Çalışmalar sırasında kepçe işlemediği için yıkılamayan bu iki mezar ise öylece bırakılmış. Bazı mezarların üzerine inşaat iskeleleri kurulurken, bir kısmı da inşaat molozlarının altında kalmış.

‘Bunun hesabı çok ağır olur’

Tam bir tarihi kıyımın yapıldığı iş merkezi inşaatında gece bekçiliği yapan Gamber Ahmed, Kürt olmasına rağmen yapılanları hazmedemiyor ve ekliyor, “Benim vicdanım elvermiyor. Çok kötü bir durum. İnsan olanın asla yapmayacağı bir şey. Mezarların üzerine basmak dinimizce uygun değil. Fakat burada koskoca bina yapıyorlar. Bu yanlışı kim yaptıysa, hesabı çok ağır olur.”

Kökümüzü kurutuyorlar

Türkmen liderlerden Kenan Şakir Üzeyirağalı, “Burada New York, Londra ve İstanbul’daki gibi toprak sıkıntısı yok ki. Koskoca ovada başka yer mi bulamadılar? Maksatları başka, bizi eritmek istiyorlar” dedi.

Türkmen Bağımsızlar Hareketi Başkanı ve Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu Üyesi Kenan Şakir Üzeyirağalı, bundan 406 yıl önce vefat etmiş büyük dedesi Üzeyir Ağa’nın da burada gömülü olduğunu belirterek, “Bu mezarlıktakilerin yüzde 99’u Türkmen. Burada kimliğimiz, tarihimiz, geçmişimiz siliniyor” dedi. “Mesele topraksa Erbil’de toprak çok, böyle bir sıkıntımız yok. Erbil bir New York, İstanbul ya da Londra değil. Alışveriş merkezi yapmak isterseniz arazi yeterince var” diyen Üzeyirağalı, asıl maksadın Türkmenlere ait tarihi varlığı ortadan kaldırmak olduğunu söyledi.

Kürtlerle meselemiz yok

Gelinen durumun acı verici olduğunu belirten Üzeyirağalı sözlerini şöyle sürdürdü: “Alışveriş merkezi mezarlığı çembere almış. Mezar taşları kırılmış dökülmüş. Kimi yerlerde mezarların içi görünüyor. Bundan sonraki adım kalan mezarlığı da kaldırmaktır. Burada Orta Doğu’nun en büyük modern alışveriş merkezi yapılacakmış, yapılsın, itirazımız olamaz. Ama maksat başka Erbil’den Türkmen kimliği silinmek isteniyor. 94-95 senesinde yine böyle bir hamle oldu. Ancak o dönemde Türkmen toplumu daha fazla birlik beraberlik içindeydi. Direndik, toplantılar yaptık, geri adım attılar. Bizim Kürt kardeşlerimizle bir sıkıntımız yok. Türk unsuru nerede olursa olsun barış huzur ve adalet sağlayan kardeşçe yaşamak isteyen bir millettir. Ama birileri bizi eritmek istiyor.”
------------------------------------------------------------------------

Bekir COŞKUN                                                      13 Kasım 2007

 

Benim cumhurbaşkanım olsaydı...


BEN böyle "devlet adamı" görmedim. Sen kalk git kaldığı otele, Kral'ın dibine otur.
Öbürü de öte yanında...
Kral ortada.
İki gündür bekliyorum:
9 uçak, iki bin bavul, üç yüz gardırop ve altın tahtı ile gelen (iyi ki petrol kuyularını getirmedi) Kral'ın oteline giden ve sağına-soluna oturan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı size "gurur" mu verdi, yoksa "hüzün" mü?
O zaman ben "Benim cumhurbaşkanım olamaz" dediğimde niye kızdınız?
"Benim cumhurbaşkanım" olsaydı; Anıtkabir'i ziyareti reddeden, bu ülkeyi kuran insana saygı göstermeyi kabul etmeyen bir Kral'a "Devlet Şeref madalyası" vermezdi.
Hem de 10 Kasım günü...
Mustafa Kemal; son yüzyılda, İslam áleminin Batı emperyalizmine karşı tek onurlu ve şanlı zaferini kazanmış komutandır.
Kral ise; Körfez savaşları boyunca, kendi topraklarını korumak için kutsal mekanların savunmasını dahi elinde bira kutusu olan Amerikalı askerlere bırakmış birisidir.
"Benim cumhurbaşkanım" olsaydı....
Kimin koltuğunda oturduğunu bilir, en şerefli savaşın kahramanına saygı göstermeyen, kutsal toprakları ABD deniz piyadelerine bekleten bir Kral'ın oteline koşmazdı.
Kral, görüşme salonuna Atatürk'ün resimlerinin asılmasını da kabul etmedi, kendi fotoğrafını astırmış, onun altına oturdular.
10 Kasım nedeniyle tüm bayraklar yarıya indirilirken, Suudi Arabistan bayrağının yarıya indirilmesini de reddetti Kral.
Ama bizim "devlet adamları" doğru otele.
Biri sağında, biri solunda.
Ortada Kral...
Tepelerinde de, kendisi yetmiyormuş gibi fotoğrafı.
Ben ise televizyonda şeriat bayrağının altındaki öpücükleri sayıyorum; işte sırayla ve hasretle yumuluyorlar... Sağ yanak bir, sol yanak iki, sağ yanak bir kez daha, etti üç...
Ne yapacaksınız?
Abdullah Gül "Benim Cumhurbaşkanım" olsaydı böyle yapmazdı.
Ben böyle "başbakan" ya da böyle "cumhurbaşkanı" istemem.
Benim de; en yüce değerlerimizi ayaklar altında paspas yapanları "reddetme" hakkım vardır.
Böyle yapmazdı "Benim Cumhurbaşkanım" olsaydı.
--------------------------------------------

Özleri de bir sözleri de

   
                                                                                   

22.11.2007


MHP Lideri Devlet Bahçeli, Erdoğan´ın PKK´ya af peşinde olduğunu vurgularken, çok tehlikeli gelişmeler yaşanmaya başladı. ABD ve AB; PKK´yı siyasallaştırma planının düğmesine bastı

TÜRKİYE için son günlerde AB ve ABD tarafından başlatılan plan uygulamaya kondu. Barzani,Talabani, Bush, AB sözcüleri, Ankara'ya PKK'lı teröristlere genel af çıkartması konusunda baskı yaparken AKP hükümeti ve Erdoğan bu tür bir girişimin yaratacağı tepkiden korktuğu için alıştıra alıştıra bu konuda ilerliyor. Başbakan'ın son günlerde yaptığı açıklamalar da bunun göstergesi.

ABD, Türkiye'yi, PKK konusunda istihbarat verme vaadi ile oyalarken, AB de DTP'nin kapatılmamasını ve genel af istiyor. Erdoğan'ın Amerika gezisi sırasında temeli atılan istihbarat mekanizmasının detayları ise her aşamada değerlendiriliyor. Önceki gün Ankara'ya gelen ABD'li generallerle de bu konu görüşüldü. Kapalı kapılar ardında her gün yeni sözler verilmeye devam ediliyor. 

ERDOĞAN, MHP ve CHP'nin, "Tezkereyi verdik niye kullanmıyorsun" eleştirilerine '' Bir dakika ya... Biz tezkereyi aldıysak, senden harekât emrini almadık ki... Biz elinde silah bulunan kovboylar değiliz. Yeri geldiğinde güvenlik güçlerimiz bunu kullanır'' dedi. Halk ise bugünün ne zaman geleceğini soruyor. Erdoğan ise her şehit cenazesi gelişte '' Sabrımızı taşırmasınlar'' demeyi sürdürüyor.

 AB'nin DTP aşkı

AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn de, Troyka toplantısı sonrası gerçekleşen basın toplantısında Erdoğan'ın "DTP'nin kapatılması, insanları dağa kaçırtır. Meclis'te olması daha iyi" yaklaşımını hatırlattı ve Başbakanın da DTP'nin Meclis'in dışına itilmesinden yana olmadığını söyledi.

Bahçeli uyarmıştı

MHP Lideri Devlet Bahçeli ise önceki günkü grup toplantısında Erdoğan'ın, sözleri ve fiilleriyle, etnik bölücülüğün önünü açmak için adeta seferberlik başlattığını vurgulayıp ''Bugün karşımızdaki siyasi tablo, Türkiye'nin kaderi üzerinde toplu bir kumar oynanmakta olduğunu, bir akıl, idrak ve izan travması yaşandığını göstermektedir. Sayın Başbakan, bu niyetinizi saklamayın" diyerek yaşanan tehlikeli gelişmelerin boyutlarını sıralamıştı. 

Tarık TAVADOĞLU'nun haberi  

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın dağdaki teröristler ve etnik bölücülere gizli bir 'mütareke' çağrısında bulunduğunu, Başbakan Erdoğan'ın, sözleri ve fiilleriyle, etnik bölücülüğün önünü açmak için adeta seferberlik başlattığını vurgulayıp ''Bugün karşımızdaki siyasi tablo, Türkiye'nin kaderi üzerinde toplu bir kumar oynanmakta olduğunu, bir akıl, idrak ve izan travması yaşandığını göstermektedir. Sayın Başbakan, bu niyetinizi saklamayın" diye uyarırken yaşanan gelişmeler tehlikeli boyutlara ulaştı.

YAVAŞ VE DERİNDEN

Türkiye için son günlerde AB ve ABD tarafından başlatılan plan uygulamaya kondu. Türkiye'ye, PKK konusunda istihbarat verme vaadi ile ABD oyalarken, AB de DTP'nin kapatılmamasını istedi.

Her iki taraf da Ankara'ya PKK'lı teröristlere genel af çıkartması konusunda baskı yaparken, AKP hükümeti de bu tür bir girişimin yaratacağı tepkiden korktuğu için alıştıra alıştıra bu konuda ilerliyor.

Her aşamada Başbakan Recep Tayyib Erdoğan'ın Amerika gezisi sırasında temeli atılan istihbarat mekanizmasının detayları değerlendiriliyor. Önceki gün Ankara'ya gelen ABD'li generallerle de bu konu görüşüldü.

AB'DEN VERİLEN MESAJ

AB Troyka toplantısı için Brüksel'de bulunan Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan da DTP'nin kapatılmasını desteklemediğini belirtti.

Babacan ayrıca, kurumların kapatılması ve kurumlara verilen cezaların çok anlamlı olmadığını belirterek, şahıslarla ilgili bir sorun varsa, bunun gereğini yargı organlarının yapacağını kaydetti.

AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn de, Troyka toplantısı sonrası gerçekleşen basın toplantısında Erdoğan'ın "DTP'nin kapatılması, insanları dağa kaçırtır. Meclis'te olması daha iyi" yaklaşımını hatırlattı ve Başbakanın da DTP'nin Meclis'in dışına itilmesinden yana olmadığını söyledi.

GÜNÜ NE ZAMAN GELECEK?

Türk basını ise son gelişmeleri '' PKK'yı bitirme planı'' olarak değerlendirirken, Başbakan Erdoğan'ın son açıklamaları da sınırötesi opererasyon için hâlâ oyalamayı sürdürdüğünün işareti olarak değerlendiriliyor.

Nitekim Başbakan Erdoğan, önceki gün partisinin MYK toplantısında DTP hakkında açılan kapatma davası konusunda kurmaylarını uyararak, konunun yargıya intikal etmesi nedeniyle bu yorum yapmamalarını istedi.Başbakan, MHP ve CHP'nin, "Tezkereyi verdik niye kullanmıyorsun" eleştirilerine ise "Verdin ne olmuş? 'Ne duruyorsun?' diyor. Bir dakika ya... Biz tezkereyi aldıysak, senden harekât emrini almadık ki... Biz elinde silah bulunan kovboylar değiliz. Yeri geldiğinde güvenlik güçlerimiz bunu kullanır'' dedi.

Halk ise bugünün ne zaman geleceğini soruyor. Erdoğan ise her şehit cenazesi gelişte '' Sabrımızı taşırmasınlar'' demeyi sürdürüyor. 

SİNYALLERİN GÖSTERDİĞİ

Başbakan Erdoğan, son açıklamalarında Washington'da AKP yetkilileri tarafından uygulanacağı yolunda güvence verilen son ABD planının yürürlüğe girdiğini gösteriyor.

Bu konuda ilk sinyal;

* ABD Dışişleri Bakanlığının 4 Kasım tarihli açıklamasından geldi. Sözcü Sean McCormack imzasıyla yayınlanan açıklamada PKK'nın koşulsuz olarak silahlarını bırakması istendi.

* 8 askerin serbest bırakılması ardından ikinci açıklama Kandil'deki sözde PKK liderliğinden geldi. 12 Kasım tarihinde terör örgütü yayın organlarında yer alan açıklamada "Siyasi çerçevede silah bırakacakları" vurgulandı.

* Ardından PKK'nın Meclis'teki uzantısı DTP, askerlerin alınması gibi PKK'nın silah bırakmasında da aracı olabileceklerini açıkladı.

* Ardından Başbakan, operasyon olmayacağını ve birden bire PKK'nın silah bırakmasından söz etmeye başladı.

Bu konudaki planın ayrıntılarının ABD Başkan Yardımcısı Cheney'in resmi konutunda Bush-Erdoğan görüşmesinden bir gün önce yapılan toplantıda gündeme getirildiği ve ayrıntıları ile açıklanıp, gece de Başbakan'a aktarılıp, Erdoğan-Bush baş başa görüşmesi sırasında da konu hakkında Erdoğan'ın bu sonuca razı olacağını Bush'a bildirdiği ileri sürülüyor.

Bu konudaki plana, İngiltere aracılığıyla AB'nin de destek verdiği ve Türkiye'nin bu uygulamayı kabul etmesinin ardından ortaklık sürecinin daha hızla işleyeceği güvencesinin verildiği de öne sürüldü. 

  
 
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Erdoğan'ın PKK'ya af peşinde olduğunu vurgularken, çok tehlikeli gelişmeler yaşanmaya başladı. ABD ve AB; PKK'yı siyasallaştırma planının düğmesine bastı 
-----------------------------------------------------------------------------
 
Bölücü mitinge inceleme

 

 

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, DTP’nin Diyarbakır’da düzenlediği, terör örgütü PKK ile teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın posterlerinin açıldığı olaylı biten miting için inceleme başlattı.

DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın, ‘Sayın Abdullah Öcalan’ sözünün de inceleme kapsamına alındığı belirtildi.


POLİSE TAŞLARLA SALDIRMIŞLARDI
DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın, ’Sayın Abdullah Öcalan’ sözü de inceleme kapsamına alındı


Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) Diyarbakır’da düzenlediği, terör örgütü PKK ile teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın posterlerinin açıldığı olaylı biten miting için inceleme başlattı. DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın, ’Sayın Abdullah Öcalan’ sözünün de inceleme kapsamına alındığı belirtildi.

Soruşturma açılabilir
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, önceki günkü mitingi 10’dan fazla kamere ve fotoğraf makinası ile izlerken, fotoğraf ve görüntülerde mitingte terör örgütü PKK’yı simgeleyen flamalar ile teröristbaşı Öcalan posterleri açanları tespit etmeye çalışıyor. İnceleme kapsamına mitingi düzenleyen tertip komitesi üyeleri de alınırken, mitingte yapılan konuşmalarında çözümünün polis tarafından savcılığa teslim edileceği ve gerek görülmesi durumunda soruşturma açılacağı belirtildi.   

Konuşmalar da inceleniyor
Mitinge katılan bir grubun MHP İl Binası’nın taşlanması üzerine polisin gözyaşartıcı bomba ve cop kullanarak müdahale ettiği mitingin yanı sıra burada yapılan konuşmalar inceleme altına alındı. Mitingte konuşan DTP Mardin Milletvekili ve DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, terör Abdulah Öcalan’dan, ’Sayın’diyerek söz etti. Ayna, “Akan kanın durması için kısa sürede yapılacak olan şeyler var. İç ve dış operasyonların durması lazım. Türkiye’de hukuksuzluk yaşanıyor.

Öcalan irademiz
İmralı Cezaevi hukuksuzluktur ve acilen kapatılmalıdır. Tüm tutuklu ve hükümlülere tanınan haklar vardır. Sayın Abdullah Öcalanda bu haklarına kavuşturulmaladır. Bunu slogan için değil, çözüm için söylüyorum. Bu halk iradesini bağıra, bağıra söylüyor. Devlet bu gerçeği kabul etmelidir. Kürtleri kabul edecekse bütün gerceğiyle kabul etmelidir” diye konuştu. Bu arada Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, olaylı miting sırasında 7 kişinin gözaltına alındığını, olaylarda sadece 1 göstericinin yaralandığını açıkladı.

-----------------------------------------------------------------------------

image0012.gif
TSK’yi ve Ulus Devleti Hedef Alan Vicdani Red

KAAN TURHAN

10.01.2007


Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Türk Ulusu’nun gözündeki yüksek değerini ve ulusla bütünleşmiş yapısını ortadan kaldırmaya, yeni liberal akım etkisi doğrultusunda ulus devletleri yıpratarak, küresel finans kapitalin faşist uygulamalarını Türk Ulusu’na dayatmak yoluyla Türklüğün, Türk Ulusu’nun ve bu erdemleri yaşatmakla yükümlü Kemal’in Ordusu’nun tasfiye edilmesinin bir başka adıdır: Vicdani Red

 

 

image00212.jpg

       TSK’nın hedefe konulması kuşkusuz vicdani retçiler hareketiyle başlamadı. Vicdani red boyutunda, Türk askerinin devreden çıkmasının sağlanması Türk tarihinde yoktur. Türklerin özündeki “avcı toplum” olma özelliği, onları, asalak yaşayan, vatanına ihanet eden ve hainlikle bir hareketi bastırmaya çalışanlara karşı vatanın müdafaasını zorunlu kılmıştır.

Türk Ulusu’nun topyekûn hareketiyle kurulmak üzere yola çıkılan Cumhuriyet için kongreler düzenleyen Kemalist devrim, bir yanda da bağımsızlık ateşini söndürmeye, düşmanla işbirliği yaparak, yeminli olan şeriatçı, bölücü ve bazı sol örgütlerle de mücadele etmekteydi. Türk tarihinde belki de “vicdani red” hareketinin ilk görüldüğü dönem, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda olmuştur.

 Sivas, Erzurum, Amasya kongrelerini düzenleyerek, Cumhuriyet fidanlarını diken Türk Ulusu karşısında, her türlü desteği dışarıdan alan örgütlerden birisi olarak Yeşil Ordu Cemiyeti bulunmaktaydı. Bu örgüt hakkında devrim şehidi Dr. Necip Hablemitoğlu, yüksek lisans tezinde şunları söylemektedir: “Mehmetçik cephe boylarında can verirken, yayımladıkları Beyanname, Talimatname ve Nizamname gibi propaganda materyalleriyle savaşa, askerliğe ve muntazam orduya karşı çıkarak işçileri ve köylüleri “kızıl bayrak” altında toplanmaya çağıran; Atatürk‘ün orijinal tabiriyle “ecnebi mahfillere casusluk eden” Yeşil Ordu Cemiyeti, aynı zamanda, faaliyetleri kesinlikle yasaklanmayan Marksist teşkilatların devletin başına ne dertler açabileceğine tipik bir örnek oluşturmaktadır.”

       Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda, devrim sürecini “devrimcilik”(?) adına baltalamak isteyenler amaçlarına ulaşamayarak tarihin karanlık sayfalarında yerlerini almışlardır. Kemalist devrim başarısını her alanda göstermiştir…..

Günümüzde, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde dünyanın baskın emperyalist güçleri olan AB’nin ve ABD’nin baskıları ve kışkırtmaları yoluyla vicdani red tekrar gündeme gelmiştir. Bu kez de kökü dışarıda olarak. Türkiye’yi her türlü etnik ve dini azınlıklar yaratmak yoluyla, ulus devleti ortadan kaldırarak, Batı kapitalizminin sömürü bahçesi haline getirmek isteyenler vicdani reddi de bu amaçları çerçevesinde kullanmak istemektedirler. Ve denilebilir ki vicdani red Türkiye’de, TSK’yı hedef almış olmakla birlikte temel amacı ve ulaşmak istediği son aşama ulus devlet yapısını ortadan kaldırmaktır. Vicdani redde ilişkin söz söylerken, bu kökü dışarıda harekete destek veren şu isimler önünüze dökülmektedir:

Taha Parla, Yalım Eralp, Kürşat Bumin, Hadi Uluengin, Ahmet Hakan, Mehmet Altan, Ertan Keskinsoy, Hasan Cemal, Murat Kanatlı, Sevgül Uludağ, Ayşe Düzkan, Pakize Suda, Ali Bayramoğlu, Gülay Göktürk, Perihan Mağden, Murat Belge, Resul Tosun, Hüsnü Öndül, Yıldırım Türker, Oral Çalışlar, Selçuk Gültaşlı, Nabi Yağcı, Ayşe Kulin, Orhan Pamuk, Nuray Mert, Melek Göregenli, Coşkun Üsteci, Sinan Yılmaz, Etyen Mahçupyan.

İsimlerin yanı sıra örgütler ve yayın organları da şöyle sıralanabilir:

 İnsan Hakları Derneği, Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi, Mazlumder, Yeşiller, Kaos GL, Bianet, Birgün, Cumhuriyet Dergi, Radikal, Küresel BAK.

 Daha ismini sayamadığımız numaralı cumhuriyetçi, şeriatçı ve sözde demokrat. Tümü de Türklüğe karşı, Kemalist devrimle hesaplaşma içinde ve ulus devlet yapısını ortadan kaldırmaya kararlı ancak hepsi de aydın(?), demokrat(?). ….

Sivil İtaatsizlik ve Vicdani Red

       Vicdani red konusu, kimi çevrelerce “sivil itaatsizlik” olarak tanımlanmaktadır Kısaca sivil itaatsizlik kavramının öğeleri şöyledir: “yasaya aykırılık, şiddetsizlik, kamuya açıklık, hukuk devleti idaresine dayalı bir siyasi ahlaki güdüleme, çiğnenen pozitif hukuk normunun yaptırımına katılma ve katlanma” olarak belirtilmektedir….

       Sivil itaatsizlik görüldüğü gibi “müeyyidesinden korkmaksızın kanunlara direnme isteğini” varsaymaktadır…..

Vicdani red hareketi Türkiye’de PKK terör örgütü dahil bir çok bölücü örgütten ve İsrail, Almanya gibi Türklük karşıtı ülkelerden desteklerle, Türkiye’nin üniter yapısını ortadan kaldırmaya yönelik bir hareket olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle de sivil itaatsizlikteki gibi ne karşı tarafa saygı vardır ne de haklılık vardır. Var olmasını borçlu olduğu ülkenin bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini yıkmaya odaklanmış bir hareketin masun bir sivil itaatsizlik örneği olarak nitelendirilmesi en hafif deyimle saf dilliliktir. Kaldı ki arkasına PKK gibi bir terör örgütünün söylem ve eylemleriyle desteğini almış bir hareket ne bir sivil itaatsizlik hareketi ne de sivil toplum hareketi olarak değerlendirilebilir…..   

Bölücü NGO’lar ve Vicdani Red   

    Söylenenleri ve köşe yazarlarının TSK’yı yıpratma ve ulus devleti zayıflatma yönündeki yazılarına değinmeden önce, TSK’nın son dönemde siyasal islamcı AKP iktidarının hükümet ettiği dönemde çeşitli entrikalarla nasıl dize getirilmek istendiğini vurgulamak önem taşımaktadır.

 TSK’nın terör örgütü PKK’yla ve Irak’ın kuzeyinde oluşturulan güdümlü etnik devletle mücadelesine set çekmek, Org. Yaşar Büyükanıt‘ın Genelkurmay Başkanı olmasının önünü kapatmaya çalışan çevrelerin eylemleri uzun süredir görülmektedir. Ancak başat görünümlü olaylar şöyle sıralanabilir: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın‘a yapılan komplo, Van savcısı Ferhat Sarıkaya‘nın Şemdinli iddianamesiyle Büyükanıt paşaya kadar TSK’yı sorumlu tutma girişimi, olayın Jandarma’da görevli iki astsubaya ihale edilmek istenmesi ve astsubayların 39,5 yıl hapis cezasına çarptırılması; Danıştay’a yapılan saldırı ardından olayı TSK’ya yıkma girişimi, Atabeyler gibi sözde “çeteler”le olayın ardında TSK mensuplarının olduğunun ispatlanmaya çalışılması ve son olarak emekli generallerden Altay Tokat‘ın TSK’yı tokatlayarak, “..sivil görevlileri, hakimleri, savcıları rehavete kapılmamaları amacıyla birkaç bombayla uyardığını” söylemesiydi….    

Siyasal İslamcılar, Liberaller ve Vicdani Red      

       Bir ulusun kültürlenmesi, kültürel geçmişi ve geleceği aidiyetiyle ve var oluşunun bu topraklar üzerinde olmasıyla biçimlenmektedir. Sözünü edeceğimiz liberal, siyasal İslamcı sözde aydınların bu süreçteki işleviyse; kültürel değerlerin içinin boşaltması olarak görünmektedir. İşlevin temel görünümü: Batı kapitalizminin ve kurumlarının, çıkarları çerçevesinde üretilmiş olduğu bazı kavramları ve tanımlamaları olduğu gibi aktarmaktır. Bu görünüm içinde vicdani ret kavramı da tamamen batı emperyalizminin   tezgahında üretimi yapılmıştır. Bu görünümlere kısaca bakmakta yarar vardır.

….. 

       Sami Selçuk, bir yazısında Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi için, 301. maddeyle AB üyeliğinin tehlikeye girmesini son derece akıllıca(?!) bağdaştırarak, şunları dile getirmektedir: “yazarlarımız, aydınlarımız inandıkları gerçekleri dile getirmekten korkacaklar, toplumsal gelişme ve bilim duraklayacak, AİHM önünde düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal açısından rekorlar kıran Türkiye, bunlara yenilerini ekleyecek, dünyadaki saygınlığını yitirecek, AB’nin dışında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.“ 

       Türk askerinin AB’ye bakışını incelediği(?) yazısında Hasan Cemal: “asıl sorun süreçte yatıyor! Diyen sivil asker “kızıl elmacılara” kulak vermeyin. Onların derdi süreç ya da süreçteki bazı güçlükler değil, bunların öne sürüp Türkiye’nin Avrupa yolculuğunu torpillemektedir” diyerek kendi körü körüne AB’ye bağlanma faşist sevdasını örttüğünü sanmakta ve ulusal duyarlık göstererek Türkiye’nin sömürgeleşmesine karşı tavır koyanları bir çırpıda karalayabildiğini sanmaktadır!

….. 

       Fetullah Gülen‘e yakın olan Zaman’da yazan Ahmet Turan Alkan, Türklüğe şöyle saldırmakta ve Türk ulusunu şu şekilde asalakmış gibi gösterebilmektedir : “nüfus sayımlarının yetersizliğinden ötürü Türk, tarihsizdir. Aristokrasisi, burjuvazisi yani hafızası yoktur. Türk, kendini gölün suyundan bir damla gibi kültürel bağlanışlarla Türk hisseder ve bu duygu ona kafi gelir. Türk’ün şuuraltında devlet, bir dam altında, gölgeliğe benzer“ 

       Türklük ve Kemalizm düşmanlığı yapan Murat Belge bir yazısında, TSK karşıtlığını şöyle vurguluyordu:

“Türkiye’de, “Türk asker doğar” diye yaygın bir inanç vardır..birkaç bin yıldan beri “devlet” ve “ordu” sahibi olduğumuzu iddia eder ve bununla kıvanç duyarız. Oysa bunlar ne bizim ne de başkalarının geçmişten bugüne gelen özelliklerimizdir. “Militarist” ideolojinin kendisi “modern ordu”nun ortaya çıkmasıyla birlikte oluşmuş bir şeydir ve oluştuktan sonra da bizimki gibi bazı ülkelerde, böyle bir “askeri tarih” icat etme adetini başlatmıştır.

, ve Emniyet içindeki Fetullahçı yapılanmanın TSK’ya karşı alternatif silahlı güç olarak tasarlandığı raporlarla sabit olan bir gelişmeye paralel olarak TSK’yı eleştiriyordu… Kaldı ki Murat Belge, bundan 10 yıl kadar önce, PKK’nın eylemlerinin doruk noktasına ulaştığı bir dönemde, terörist başı hain biri için övgüyle söz edermişçesine şunları yazmaktan çekinmiyordu: “..Türk birlikleri kürt alanlarında hektarlarca ormanlık araziyi yaktılar. Bunun motivasyonu öncelikle “askeri”ydi; gerillalar böylelikle bu ormanlara saklanma

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol